Virüs Nedir? Virüslerin varlığı 19.yüzyılda Louise Pasteur (Luiz Pastör) ve Robert Koch ( Rabert Koh) tarafından yapılan araştırmalar sayesinde anlaşılmıştır. Rus biyolog Dmitri Iwanowski (Dimitri İwanowski) 1892 yılında tütün mozaik hastalığına yakalanan bitkilerden elde ettiği sıvıyı süzerek bakterilerden arındırmış ve bu sıvının sağlıklı bitkilerde hastalığa neden olduğunu görmüştür böylece bakteriler dışında hastalığa neden olan başka canlıların da varlığı anlaşılmıştır. Daha sonra bu canlılara zehir ve yapışkan sıvı anlamına gelen virüs adı verilmiştir ancak çok küçük olduğu için o yıllarda en gelişmiş ışık mikroskobuyla bile gözlemlenememiştir. elektron mikroskobunun keşfedilmesiyle ilk olarak 1930 yılında görüntülenmiştir bu şekilde bakteri ve virüsün farklı varlıklar olduğu anlaşılmıştır.
Virüslerin en önemli özelliği hücresel yapıya enzim sistemine sitoplazmaya ve ribozoma sahip olmasıdır bu nedenle virüsler en belirgin canlılık faaliyetlerinden olan protein ve ATP sentezini yapamaz . dolayısıyla virüsler dış ortamda kendi başına herhangi bir canlılık faaliyeti sergileyemez ve doğada yıllarca inaktif olarak kristal halde kalır ayrıca virüsler diğer canlıların hücreleri gibi bölünerek çoğalmaz bu sebeplerden dolayı virüsler bazı bilim insanları tarafından cansız olarak kabul edilir. virüsler ancak canlı bir hücreninin içine girdiğinde metabolik aktivite kazanır yani virüsler zorunlu hücre içi parazitidir kalıtım maddesine sahip oldukları için bölünmeden daha farklı bir mekanizma ile çoğalabilir bu özelliğinden dolayı virüslere cansız demek de doğru değildir. Sonuç olarak canlı olup olmadığı tartışılan virüsler canlıların sınıflandırıldığı herhangi bir kategoriye dahil edilmemişlerdir.
Bütün virüsler kalıtım maddesi (genom)olarak ya sadece DNA ya da sadece RNA içerir. DNA veya RNA kapsit adı verilen protein bir kapsül ile sarılıdır bu kapsül çabuk heliks küre veya küp şeklinde olabilir.kapsülün temel görevi kalıtım maddesini muhafaza etmektir kapsül ayrıca konakçı hücreye tutunmak için özel özel proteinler içerir bazı virüslerde bu kapsülün dışında yağ ve protein molekülünden oluşan bir zarf vardır.
Virüsler sahip olduğu sahip olduğu nükleik asit bakımından büyük çeşitlilik gösterir örneğin bazı virüslerin DNA sı çift iplikten oluşurken bazılarınınki tek iplikten oluşmuştur. Yine DNA bazı virüslerde doğrusal bazılarında halkasal yapıdadır pek çok virüs RNA genlerine sahip olmasıyla diğer tüm organizmalardan ayrılır çoğunlukla RNA tek iplidir fakat çift iplikli RNA taşıyan virüslere de rastlanmıştır virüsün cinsine bağlı olarak sahip olduğu nükleik asit 3.500-600.000 arasında nükleotit içeren tek bir molekül halindedir bitki virüslerinde nükleik asit olarak RNA bulunur hayvan virüslerinin bazılarında RNA bazılarında ise DNA vardır . bakterilerde çoğalan virüslere bakteriyofaj adı verilir ve genom olarak çoğunda içerir.
Virüslerin konak hücre içerisine girip çoğalabilmesi ve hastalığa yol açabilmesi için ilk olarak virüsün hücreye tutunması gerekir. virüs yüzeyinde bulunan proteinler; hücre yüzeyindeki protein,karbonhidrat veya yağ yapısındaki hedefleri tanıyarak bunlara tutunur, Virüs,bu hedefleri üzerinde bulundurmayan hücrelere saldırmaz.Bu nedenle her hücre türü her virüse karşı duyarlı değildir konakçı hücreye tutunan virüsün hücre içine girmesi iki farklı şekilde gerçekleşebilir.
Virüse ait genom, konakçı hücrenin içine girer bazen de virüs bir bütün olarak içeri girer. Hücre içerisine girmiş olan virüs genomu, Kontrolü ele alarak konakçı hücreye yeni virüs genomları ve kapsül proteinleri sentezletir. Oluşan virüs genomlarının etrafı kapsül proteini ile sarılır. Konakçı hücre içinde çok sayıda yeni virüs oluşur. Son aşamada oluşan virüsler, hücreyi parçalayarak veya parçalamadan hücre dışına çıkar. Bu yolla virüsler konakçı hücreyi kullanalarak çoğalırlar. Bakterileri enfekte eden virüslere bakteriyofaj veya faj denir. Bakteriyofajlar bakterilerin zorunlu parazitleri olup bakteri içerisinde ürerler.
Virüslerin çoğalmak için gereksinim duyduğu organizmaya konakçı denir. Virüsler;konakçı organizma olarak kullandıkları hayvanları,bitkileri,mantarları protozoaları, arkeleri ve bakterileri enfekte ederek pek çok hastalığa sebep olmaktadır.
Kuduz, grip, nezle, hepatit, uçuk, AIDS, kabakulak, frengi,kızamık,çiçek, sarıhumma ve viral zatürre sayılabilir.
Ayrıca çeşitli kanser tipleri ile virüslerin bağlantısı olduğu da bilinmektedir.
Virüslerin neden olduğu bir çok hastalığın etkin tedavi yöntemi bilinmemektedir viral hastalıklar, bakteriyel hastalıklar gibi antibiyotik ve diğer ilaçlarla tedavi edilememektedir. günümüzde viral hastalıklarla sadece çiçek,çocuk felci,kuduz,hepatit gibi bazı hastalıklara karşı aşı geliştirilebilmiştir. Doğal bağışıklık,virüsler söz konusu olduğunda oldukça geç ortaya çıkmaktadır. Virüsle efekte olmuş konak hücrenin oluşturduğu bu noktada çok önemlidir. İnterferon proteini konak hücreleri koruyamaz. Ancak oluşturulduğunda diğer hücrelerin reseptör bölgelerine bağlanarak viral enfeksiyonlara karşı belirli bir direncin ortaya çıkmasını sağlar.
Herhangi bir virüs rastgele bir hücreyi çoğalmak için konakçı olarak kullanamaz. Virüsün dış yüzeyinde bulunan protein ile konakçı hücre zarının yüzeyinde bulunan algılayıcıların uyumlu olması gerekir. Bu nedenle insan vücuduna giren kuduz virüsü sadece sinir hücrelerini,hepatit virüsü karaciğer hücrelerini , grip ve nezle virüsü üst solunum yolu organlarının hücrelerini , HIV virüsü bağışıklığı sağlayan hücreleri konakçı olarak kullanır.