Sivil toplum Latince kökenli olan ”cıvıl”kelimesi ,vatandaşlara ilişkin olan,vatandaşlar topluluğuna, onların yönetimine veya onların birbirleriyle ilişkilerine yönelik olan ,bir şehirde yaşayanlara göre olan,kırsal yada köy yaşamına ilişkin olmayan,askeri yada dini olmayan ,medeni, uygar,kibar, görgülü,anlamında kullanılmaktadır. Sosyolojik olarak sivil toplum dendiğinde ,kendiliğinden ve iradi olarak örgütlenmiş toplumlar olarak anlaşılır.Sivil toplum kuruluşlarının günümüz toplumlarında her ülkede önemi giderek artan ,toplumsal sorunlara ilgileri ve demokratikleşmenin göstergesi olan aktörleridir.Sivil toplum kavramı sivil toplum hareketi ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere iki koldan beslenir.
Sivil toplum tanımı ;bakış açısına göre oldukça farklı şekillerde yapılabilir.”belli bir yasal düzenleme içerisinde gönüllülük esasına dayalı olarak kendi kaynaklarına sahip ,devletten özerk,özel alan ile devlet arasında aracı niteliğinde örgütlü bir sosyal yapılanma”olarak tanımlanabildiği gibi genel anlamıyla gönüllü,kendi kendini yaratan,kendi ayakları üzerinde duran ,hukuksal bir düzenleme yada ortak bir değerler kümesiyle sınırlı ,devletten özerk ,toplumsal yaşam alanı olarak tanımlanmaktadır.
TARİHSEL DÖNEMDE SİVİL TOPLUM
Sivil toplum kavramı;toplumsal yapılar ve siyasal sistemler değiştikçe farklı anlam,içerik ve boyutlar kazanmaktadır.Ancak,sivil topluma ait tanımlar ve yüklenen anlamlar tarihsel süreç içerisinde farklılıklar gösterse’de kavramın ,batının klasik-modern siyaset kuramlarının ve düşünce tarihinin ürünü olduğu unutulmamalıdır.
Sivil toplum kavramı siyasi olarak Batı literatürün de farklı ideolojik perspektiflerle ve toplumsal kuramlarla 1600′ lü yılların sonunda modern kapitalist devletin oluşumu ve 17.yüzyılın sonları aydınlanma çağı ile birlikte tartışılmaya başlanmıştır Sivil toplum kavramıyla birlikte birey demokrasi sözleşme eşitlik özgürlük devlet ideoloji kamusal alan özel alan gibi kavramlar da bu dönemlerin birer ürünü olarak farklı boyutlarda ele alınmıştır.
Sivil toplum kuruluşlarının tarihsel olarak kökenlerine bakarsak Osmanlı devletindeki sivil toplum kuruluşu benzeri unsurlara ve vakıflara değinerek konuya başlamak yerinde olacaktır Osmanlı devletin’de millet sistemi, loncalar, vakıflar,tarikatlar ve tekkeler sivil topluma temel oluşturacak yapılardır bu yapılar sosyal adalet sosyal refah dengeli gelir dağılımı ve sosyal hizmetleri sosyoekonomik ve sosyokültürel faaliyet alanı içinde örgütlü sivil dayanışma örnekleri vermişlerdir
Türklerde yardımlaşma ve dayanışma ile ilgili inanç ve geleneklerin öteden beri var olduğu bilinmektedir.İslamiyet öncesi Türk destanlarında da bahsedildiği gibi eski Türkler’de sivil dayanışma anlamında tanrı adına yoksullara yardım etmek çıplakları giydirmek açları doyurmak inancına rastlanmakta ayrıca bey olmanın şartları arasında çıplakları giydirme açları doyurma gibi sosyal yardımlaşma geleneğinin var olduğunu biliyoruz.
Cumhuriyet Dönemin’de Sivil Toplum
1950’de başlayan çok partili yaşam sivil toplum konusunda yeni bir dönemi başlatmış çok sayıda sivil toplum unsuru ekonomik siyasal ve kültürel alanda tekrar ortaya çıkmıştır 1950’li yıllardan sonra meydana gelen toplumsal farklılaşma beraberinde ülkedeki sivil örgütlenmeleri sayısal olarak artırmıştır. gönüllü üyeliğe dayalı girişimci dernekler 1960’lı yıllarda kurulmaya başlamış ve ve bu tür derneklerin sayısında önemli bir artış gözlenmiştir
Sivil toplum kavramı Türkiye’de 1980’lerin başında popüler olmuş ve kavram dönemin ruhuna uygun olarak özgün bir kullanım şekline bürünmüştür. Türkiye’de 1980’lerin sonlarında bazı dış siyasi gelişmelerinde etkisiyle Sivil toplum gündeme gelmeye başlamıştır özellikle 1980’lerden itibaren Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliğinde yaşanan gelişmeler Batı ve Latin Avrupa’daki askeri cunta yöntemlerinden demokrasiye geçiş süreçlerinin başarısı tüm Dünyada sivil toplum kavramının yeniden canlanmasına öncülük etmiştir. STK denince devletten özerk kendi ayağı üzerinde durabilen çoğulcu yapılara dayanan gönüllü kuruluşlar anlaşılmalıdır.